Güncel
Hatice Börü: Allah’ın huzurunda yakalarına yapışacağım
2014’ün Kurban Bayramı’nda kurban eti dağıtırken katledilen Yasin Börü’nün evindeki derin sessizlik sürüyor. Olayın davası geçen hafta sonuçlandı, 41 sanıktan 16’sı “canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme” ile “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” suçlarından 5’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Ailenin kapısını çaldık, annesi Hatice Börü’yle konuştuk. Hatice Börü, davadan çıkan karara itiraz ediyor, o gün orada olan herkesin ve azmettiricilerin de ceza alması gerektiğini söylüyor. Başörtülü kadınların olaylar sırasında dışarı çıkamadığını, saldırıya uğradığını söyleyen Börü, o günler için, “6-8 Ekim bizim 15 Temmuz’umuzdu” diyor.
Yasin Börü davası sonuçlandı. Bu süreç nasıl geçti, dava sonucunu nasıl karşıladınız?
Davanın sona ermesi bizi biraz rahatlattı. En azından yakalananların cezasız kalmayacağını anladılar ama gerçek suçlular dışarıda oldukça bu vahÅŸi cinayetler devam edecek. Ben gerçek suçlular yakalansın diyorum. Azmettiriciler, Selahattin DemirtaÅŸ, Zübeyir Zümrüt, Gülten Kışanak, bunlar asıl suçlular. Bunların da bu davada yargılanmalarını istiyoruz. Bunu defalarca belirttik. O günlerde çaÄŸrıldıkları halde gitmeyen yetkililer kimlerse, onlar da suçlu. Hepimiz o gün ölümle burun burunaydık, keÅŸke hepimiz ölseydik. En azından onların o kadar vahÅŸete uÄŸradığını görmezdik. O gün Diyarbakır, GüneydoÄŸu PKK’ya bırakılmıştı. SokaÄŸa çıkma diye bir durum yoktu. Hele örtülülerin sokaÄŸa çıkması mümkün deÄŸildi. Biz çocuÄŸumuzu gidip arayamadık. Örtümden dolayı çıkamadım ama Yasin’in başına gelenleri bilseydim, öldürüleceÄŸimi bilsem yine çıkardım. Belki bir yerde saklanmışlardır, emniyettedirler diye düşünüyorduk. Bu kadar vahÅŸileÅŸeceklerini biz bile tahmin etmiyorduk. Karardan çok memnun deÄŸilim, birkaç sokak tetikçisinin ceza alması bizi tatmin etmiyor. Bizim isteÄŸimiz baÅŸta PKK yetkililerinin yargılanması. Altan Tan’ın “O masada ben de vardım, o zaman ben de Yasin Börü’nün katiliyim” demiÅŸti. O gün o masada kim varsa yargılansın. Benim hükümetten dileÄŸim, o gün GüneydoÄŸu’da görevini yapmayan yetkili kim vardıysa onların da yargılanmasını istiyorum. Benim için bu karar yeterli deÄŸildir.
Sizin için zor bir süreç oldu. Diyarbakır daha önce de zor günlerden geçmişti, 6-8 Ekim günlerini daha önceki zor günlerden ayıran neydi?
O günlerde şehirde bir pusu havası vardı. Gökyüzü bile değişikti. Biz bu kadarını tahmin etmiyorduk. Hep bir şey olduğunda dükkânları kapatırlar, çoluk çocuğu sokağa salarlar, evleri taşlarlar. O çocuklar evde mi yetiştirilir, parayla mı kandırılır artık bilmiyoruz. Çoluk-çocuk genç, elleri yüzleri sarılı insanların arkasından giderler. Arabaların önüne barikat kurarlar, lastik yakarlar. O günler de öyle olmuştu. Bayram arifesiydi ve herkes alışveriş yapmak istiyordu. Kimse doğru düzgün alışveriş bile yapamadı. Sadece birkaç dükkân açıldı. İnsanlar korkuyordu dışarı çıkmaya. Sadece onların birkaç yandaş marketi açıktı. Onlar serbest alışverişini yapabiliyordu. Biz bu olacakları tahmin etmezdik, etmedik de. Yoksa hiçbirimiz çocuklarımızı dışarı salmazdık. Öyle bir havaydı.
Defalarca gördüm de tanıyamadım
Tedirgin bir bayram arifesiydi yani.
Evet. Yine de ben bu kadar vahÅŸileÅŸeceÄŸini ben beklemezdim. Bilseydim zaten göndermezdim, onlar da gitmezlerdi. Kurban dahi olsa gitmezlerdi. Hocaları da çocuklarımızı tehlikeye atmazdı. Kimse bu kadar vahÅŸileÅŸeceklerini tahmin etmiyordu ama geçmiÅŸte yaptıkları yüzünden beklememiz lazımdı. O gün Kurban Bayramı’nın dördüncü günüydü. Bayram öncesi Yasin gitti kardeÅŸine de kendine de iki pantolon iki gömlek aldı. Meryem bebekti ben gidemiyordum dışarıya. Zaten büyüdü, kendi sorumluluÄŸunu kendisi alsın istedim. Bayramın birinci günü biraz gezdi geldi eve. Ä°kinci günü dayısının fırınında ona yardım etti. Üçüncü gün, “Bugün kurban eti dağıtma sırası bizim” dedi. Beraber kahvaltı yaptık. Hatta üç çocuÄŸum yan yanaydı. Meryem, Furkan, Yasin. Gözlerinin içine baktım. Dik dik baktım. Dedim “Meryem’in gözleri sizinkinden farklı.” Kahvaltıdan sonra bayramlıklarını giydi, çıktı. Ben bulaşıkları yıkamaya gittim. Yarım saat sonra döndü, kurban etleri üstüne kan bulaÅŸtırmasın diye normal ev kıyafetlerini giymeye gelmiÅŸti. Kıyafetini deÄŸiÅŸtirdi. Çıkarken giydiÄŸi kıyafeti de en sevdiÄŸi kıyafetiydi. Kenardan cepli kot pantolon, gri gömleÄŸi. Åžehit olduÄŸunda gömleÄŸin rengi bile kalmamıştı, kandan deÄŸiÅŸmiÅŸti. Ben televizyonda defalarca gördüğüm halde onun gömleÄŸini benzettim ama yakıştıramadım. Bayram arifesinde tıraÅŸ olmamıştı, biraz sakalı çıkmıştı. Beyaz tenliydi. Boynunu biraz görüyordum, beyazlığını görüyordum ama yakıştıramıyordum, “o deÄŸildir, bir yerde saklanmıştır” diyordum. Bir iki saat sonra gelirler diyorduk. Saat iki oldu, üç oldu, benim içime kurt düştü. Åžarjı çabuk bitiyordu. Aradım, telefonu kapalı. Ya ÅŸarjı bitmiÅŸtir ya da ulaşılamıyordur dedim. AkÅŸam oldu, babası geldi, Yasin gelmedi dedim. Ondan önce kardeÅŸi Furkan’ı kaç kere gönderdim derneÄŸe. Kapıda kilit var dedi. Saat 9’a kadar kaç defa gitti geldiler. Akrabalara soruyoruz, arkadaÅŸlara soruyoruz. Herkes kendi derdine düşmüştü. Herkes mahsur kalmıştı. PKK militanları sokakları kapatmıştı. Hiç kimse bir yerden çıkamıyordu. O gece balkona gittim geldim, sabaha kadar balkondan caddeyi izledim. Åžimdi köşe başından kafası çıkar diye bekledim. Sabah oldu. Herkes duymuÅŸ Yasin’in olmadığını. Herkes telefon açıyordu. Babası kalktı gitti hastanelere, karakollara. KeÅŸke gözaltında olsa diyorduk. Araba yoktu. Ticari taksiler çalışmıyordu. Bir yerden ticari bir taksi buldu, fakülte buradan uzak, zor bela, bir sürü engellemeyle gitti. Polis yoktu zaten. Ben o polislerden davacıyım. Diyarbakır’ı koruyan bir polis yoktu o gün. Allah’ın huzurunda onların yakalarına yapışacağım. Bel fıtığından yeni ameliyat olmuÅŸtu, yürüyerek kaç hastane dolaÅŸtı. Bir iz, hiçbir ÅŸey yoktu. Sadece isimsiz birini gösterdiler. Yasin 16 yaşındaydı ama geliÅŸmiÅŸti. Boyuyla tam bir genç erkek gibiydi, 20 yaşında gösteriyordu. Resimlerine bakarsanız, mavi tişörtüyle çektirdiÄŸi fotoÄŸraf liseye baÅŸladığı dönemden. Babası 16 yaşında genç diye arıyordu, 16 yaşında biraz çocuk gibi düşünüyorlar, bu tam erkek gibi. Arıyordu, bulamıyordu. Yüzü de tanınmayacak haldeydi. Ä°kinci gün de aradı, gece 11’e kadar yoktu. Tanıdıklar istihbarattan tanıdıklarının ismini verdi, emniyetten sordurduk. Orada da bulamadık. Bizim artık kolumuz kanadımız kırıldı.
Kimse haberleşemiyordu da o günlerde değil mi?
EÄŸer bir yerde olsa Yasin, ne kimsenin evinde kalırdı, ne bizi habersiz bırakırdı. Bizden 10 gün uzaÄŸa, Bingöl’e anneannesinin yanına gitmiÅŸti, her gün arıyordu. Hem isteyerek gitmiÅŸti hem de hiç ayrı kalmaya dayanamıyordu. Çok özlüyorum sizi diyordu. Bizsiz duramazdı. “Canı saÄŸ olsa, nerede olursa olsun Yasin sesini bize ulaÅŸtırırdı” dedik. Kanadımız kırıldı. DiÄŸer gün “Bir yerde bir genç mahsur kalmış, yaralıdır, ailesine kavuÅŸturun onu” dediler. MeÄŸer o Yusuf’muÅŸ. Biz belki Yasin’dir dedik. VahÅŸetin olduÄŸu yeri tek tek aradılar aÄŸabeylerim, eÅŸim. O gün de bulamadık, sabahı zor ettik. Babası erken saatte yeni araÅŸtırma hastanesine gitti. Ä°simsiz biri var, gelin bakın demiÅŸlerdi. Hasan, Hüseyin ve Riyat teÅŸhis edilmiÅŸ, bir Yasin teÅŸhis edilmemiÅŸ. Babası gitti, tanımadı onu. Yüzü kandan tanınmayacak haldeydi. Ayağında beni vardı. DoÄŸduÄŸunda küçüktü, büyüdükçe o da büyüdü. Ayağını açın bakayım demiÅŸ. Onunla teÅŸhis etmiÅŸ. Evde Rehber TV açıktı. Baktım altyazıda ismi geçiyor. Ä°smi görünce ben kendimi kaybettim zaten. Sonra bana göstermediler, bırakmadılar. Bir hafta on gün kimse buradakiler duymak istemedi. Sonra sonra haberciler gelip sordular, biz de anlattık. 16 yaşındaki bir öğrencinin DEAÅž teröristi olmayacağına inandılar. Öyle sesimizi duyurduk. Hükümet de öyle haberdar oldu. Onlar da ilk bir hafta hiç telefon açmadılar, sormadılar. Sonra anladılar, burada bir çatışma deÄŸil de masumca kurban dağıtan bir çocuÄŸun katliamı var. Görüntüler çok varmış da yok edilmiÅŸ. Ben günleri de artık ÅŸaşırdım. Ne kadar süre sonra yakalananlar yakalandı. Bir mahkeme burada oldu, sonra güvenlik dolayısıyla baÅŸka illere taşındı. Ben bir defa yalnız gittim. Çocuklardan dolayı gidemiyordum ama diÄŸer aileler gittiler. Her zaman uçakla gidilemiyor, bu maddi bir külfettir. Yolculuk da 17-18 saat sürüyor. Kışın karında yazın sıcağında ayda bir mahkeme oluyordu. 16 mahkemede sonuçlandı ama bu bizim için yeterli deÄŸil. O beraat edenler neye dayandırılarak beraat ettirildi? Niye deliller karartıldı, niye bu konuda kimse daha derin araÅŸtırma yapmıyor? Biz hep bunlara itiraz ediyoruz. 15 Temmuz’u biz 6-8 Ekim’de yaÅŸadık.
Başörtülü kadınlar sokağa çıkamadı
Yasin nasıl bir çocuktu?
Yasin yumuşaktı, terbiyeliydi. Ben ondan incinmedim. Salih bir evlattı. Zaten bir öğrenci olarak gezmeleri yoktu, eğlencesi yoktu. Sadece okula gider gelirdi. Birkaç sohbete giderdi. O da bizim bildiğimiz sevdiğimiz derneklere. Haftanın belirli günleri giderdi. Akşam vaktinde gelen bir çocuktu, dışarıda yatan bir çocuk değildi. Nerede olsa kendini eve yetiştirirdi.
Örtülü kadınlar sokağa çıkamıyordu dediniz.
Pardösülü siyah örtülü kadınlara saldırıyorlardı. Normal örtülülere de hadi hadi evinize diyorlardı. Burada iki grup var, biri Hizbullah biri PKK’dır. PKK’lı bayanların örtüldüğü hali de bellidir, Hizbullah’ın da bellidir. Burada sözde barış anneleri adı altında, tülbent takanlar var. Sarı kırmızı yeÅŸil renklerle yazmalar örterlerdi. Bileklik takarlardı. O gün dışarıda olanlar onlardı. Onun dışında örtülü olan bayanların özgürlüğü yoktu. Hele siyah başörtülü olanların hiç özgürlüğü yoktu. Can güvenliÄŸimiz yoktu. Yasin’in ÅŸehadetinde de, ondan sonraki gecelerde de, çarÅŸaflılar, örtülüler çıkamadı. BaÄŸlar semtinde hiç adım atamadık. Nerede görseler saldırıyorlardı. Ekmekler bir buçuk liradan beÅŸ liraya çıktı. Fırınlar bile açık deÄŸildi. Adım adım sokak sokak yürüdüğünüzde hala o günlerin izleri var. Bizim için PKK ezelden beri düşmandır. Bu hakla batıl mücadelesidir. Ä°ster Yasin kurban eti dağıtıldığı için ÅŸehit edilsin, ister annesi örtülü diye ÅŸehit edilsin, fark eden bir ÅŸey yok bizim için. Bu hakla batıl mücadelesi her zaman devam edecek. Millet hâlâ tedirgin. Ufak bir ses geldiÄŸi zaman millet dikleniyor. Aslında hayat düzelmiÅŸ gibi görünse de bir taraf hâlâ eksik. Kaçırılmadık genç kalmadı. Sözde daÄŸa kaçmış, öldürülmüş gençler var. Kıyafet ütülersin Yasin’i hatırlarsın. Odasına girersin, kitaplarına bakarsın, yok. Meryem’e anlatıyorum, inanmak istemiyor. Yeni yeni kavramaya baÅŸladı. Bilmiyor, hatırlamıyor. Bir evlattı, benim kıymetlimdi, ben çocuÄŸumu okutacaktım. Benim çocuÄŸum kimseyi incitmezdi. Sokakta kavga bile etmezdi. Kendimi onlara adamıştım. Öğretmenlerinden bir ÅŸikâyet bile duymadım. Gaffar Okkan Anadolu Lisesi’nde okuyordu, öğretmenleri ÅŸehadetinden sonra geldiler, “sınıfta ilk onu görürdük hep” dediler.
Hiç Diyarbakır’dan ayrılmayı düşündünüz mü?
Yasin burada, hiç onu bırakıp gitmeyi düşünmedim. Burayı bırakıp gitmeyi düşünmüyorum. Ben gidersem, o giderse burası PKK’ya kalır. Yasin’den sonra Enes doÄŸdu. Ä°nsanlar dua ettiler hep galiba, dua çocuÄŸu diyorum ona. Gün boyu onlarlayım. Vaktimi geçiriyorlar. Düşünme fırsatı bırakmıyorlar. Yasin ilk çocuÄŸumdu, ilk göz aÄŸrımdı.
GERÇEK HAYAT
Henüz yorum yapılmamış.